Ekmeğimi Kazanırken

Ekmeğimi Kazanırken

Maksim Gorki (1868-1936)’nin yaşamı, yoksulluk ve acı içinde geçer. Ekmeğimi Kazanırken, kendi yaşamından esinleyerek yazdığı otobiyografik bir kitabıdır. Kitap, on yaşındayken ayakkabıcı çırağı olarak işe başlamasından üniversitede okumak için Kazan’a gitmesine kadar olan dönemi anlatır. Maksim Gorki, çalışma boyunca Rus işçi sınıfının durumunu gözlemler. Lümpen kesimlerin davranışlarını, ahlaki, sosyal ve politik yanlarını irdeler.

Ekmek, uğruna dişe diş mücadelelerin verildiği çok değerli bir varlıktır. “Ekmeğimi Kazanırken” de bu değerli varlığın bir öyküsüdür, ona adanan bir mücadelenin destanıdır.

Çarlık Rusyası’nın okullarında ancak birkaç ay okuyabilen Maksim Gorki, eğitimini Rus halkının ve işçi sınıfının içinde çalışarak, görerek ve gözlemleyerek tamamlar. Yetiştiği ortamı, başından geçen olayları ve politik bilincinin nasıl biçimlendiğini anlatır. M. Gorki der ki, “Sayın okur, siz uydurma dehşetlerden hoşlanırsınız, korku öyküleri okumaktan zevk alırsınız, duygularınızın, hırpalayıcı kurgularla gıdıklanması hoşunuza gider, bundan hiç çekinmezsiniz. Ama ben gerçek korkunç olaylar biliyorum, günlük yaşamın dehşetli olayları bunlar işte, onları sizlere anımsatmak duygularınızı zevksizce gıdıklama hakkımı kullanıyorum, böylece nerede ve nasıl yaşadığınızı kesinlikle anlayabilirsiniz.

Çok ağır çalışma koşullarına aldırmadan çok okuyan M. Gorki, okuma alışkanlığını kaliteli eserleri okumak sayesinde kazandığını belirtir.

Büyük şairimiz Nazım Hikmet: “Yeryüzündeki bütün gerici güçlerin, barış ve ulusal bağımsızlık düşmanlarının, faşistlerin ve her çeşit yalancı, düzmece demokratların en çok korktukları yazarlardan biri de Gorki’dir. Neden? Çünkü M. Gorki, yalnız kendi halkına değil, bütün halklara yurtlarını, hürriyeti, barışı ve birbirlerini sevmeyi öğretir.” der.

Kapitalistler, her şeyi özel mülkiyete göre değerlendirir. Gorki, kapitalistlerin kâr hırsları için yaptıkları ikiyüzlülüğü, onların ahlaki normlarını ve işçiye ahlaki yaklaşımlarını çok iyi bir dil ile okuyucunun önüne koymaktadır.

Artık kendi ekmeğimi kendim kazanıyorum. Şehirde ana cadde üzerindeki ‘Moda Ayakkabı Mağazası’nda çırağım.

Bir kadın, ayakkabıya ihtiyacı olmasa bile, hoşuna giden tezgahtarı görmek için ayakkabı alabilir. Senin kafan bunu almıyor! Çok işimiz var seninle!

Bir kadın müşteriyi kibar bir şekilde selamlayıp, tatlı sözlerle uğurladıktan sonra, utanmadan arkasından demediklerini bırakmazlardı. İçimden, sokağa fırlayıp koşarak kadına yetişmek ve hakkında neler söylediklerini anlatmak gelirdi.

Bir gün mağazaya kırmızı yanaklı, gözleri ışıl ışıl parlayan genç bir kadın gelmişti. Üzerinde, yakası siyah kürklü kadife bir manto vardı ve yüzü, eşi benzeri olmayan bir çiçek gibi kürkün üzerinde parlıyordu. Mantoyu sırtından çıkarıp Şasa’nın eline bıraktığında güzelliği sanki bir kat daha artmıştı. Kulaklarındaki pırlantalar göz kamaştırıyor ama gri mavi bir elbisenin sımsıkı sardığı zarif vücudunun yanında sönük kalıyordu. Masallardaki kadar güzel diye düşünmüştüm. Valinin karısı olmalıydı, bundan emindim. Kadını sanki bir tanrıçayı karşılarmış gibi önünde eğilip, tatlı iltifatlara boğarak, özel bir saygıyla karşıladılar. Üç adam mağazanın içinde oraya buraya koşuşturmaya başlamıştı. Dolapların camlarına yansıyan görüntüleri sanki tutuşup eriyor, başka başka şekillere dönüşüyordu. Kadın oyalanmadan pahalı bir ayakkabı seçip gider gitmez patron, dudaklarını büzerek ıslak çalar gibi: ‘Kancık’ dedi.

Tezgahtar ise hor gören bir tavırla, ‘Tek kelimeyle şırfıntı’ diye söze girdi.

Sonra birbirlerine kadının aşıklarını, gönül maceralarını anlatmaya başladılar.

Ekmeğimi Kazanırken” kitabından aldığımız bu satırlar, burjuvazinin, özel mülkiyet sahiplerinin para kazanmak adına yaptıkları iki yüzlülüğü ayan beyan gözler önüne sermektedir.

İçinde yaşadığımız kapitalist düzende her gün buna benzer sayısız örnekle haşır neşir olmuyor muyuz?

Kapitalizmin temel çelişkisi, emek ile sermaye arasındaki çelişkidir. Bu çelişki, somut olarak kavranmadan sömürünün ne olduğu açıklanamaz.

Ezen, sömüren ve egemen sınıf olanburjuvazi, diktatörlüğünü sürdürebilmek için halk kitlelerini din olgusuyla, bencil ve çürümüş değer yargılarıyla, basın-yayın ve medya aracılığıyla egemenliğinin altına alır. Kendi öz çıkarları için örgütlenerek mücadele vermesi gereken emekçi kitleler, burjuva sınıfının ideolojisinin etkisinde kalır.

Burjuvazinin gerici ideolojisinden arınmanın yolu, devrimci içerikli eserler okumaktan geçmektedir. Bu açıdan Maksim Gorki’nin Ekmeğimi Kazanırken romanı, vazgeçilmez bir kaynaktır.
 

Maksim Gorki

Maksim GorkiÜnlü Rus yazarı Aleksey Maksimoviç Peşkov ya da herkesin bildiği adıyla Maksim Gorki, 1868’de Novgorod’da doğdu. Küçük yaşta yetim kaldı, okuyamadı. Uzun süre başıboş, yoksul bir hayat sürdü. ‘Acı’ anlamına gelen Gorki takma adını alması bu yüzdendir. Yazarlığa romantik öykülerle başladı; öykülerinde gururlu, özgürlüğü seçmiş kahramanların başkaldırışları anlatılır. İlk romanı Foma (1899) ve özellikle Ayak Takımı Arasında (1902) adlı oyunu ona dünya çapında ün sağladı. Daha sonra Çar yönetimiyle uyuşmazlığa düştüğü için hapsedildi; hapisten çıkınca en büyük devrimci yapıtı olan Ana’yı yazdı. 1917’deki Büyük Rus Devrimi’nden sonra, sağlık sorunları nedeniyle bir süre İtalya’ya gönderildi. Kendi hayatını anlatan kitaplar yazdı: Çocukluğum (1913-14), Ekmeğimi Kazanırken (1915-16), Benim Üniversitelerim (1923). Maksim Gorki gerek Lenin gerekse de Stalin ile yakın dost ve Sovyet Sosyalizminin ateşli bir savunucusu, bir komünist idi. 1936 yılında karşı devrimci Troçkist kliğin kirli planları doğrultusunda NKWD Başkanı Jagoda tarafından zehirlenerek öldürüldüğünde, Sovyet Yazarlar Birliği Birinci Sekreterliği görevini yürütüyordu. Mezarı Kızıl Meydan’da, Kremlin Sarayı’nın önünde Lenin Mozolesi’nin yanında bulunmaktadır, adı da doğduğu kente verilmiştir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler