EĞİTİM DİZİSİ XII: Bilimsel Sosyalizm / Komünizm (1)

EĞİTİM DİZİSİ XII: Bilimsel Sosyalizm / Komünizm (1)

K. Marx - F. EngelsEğitim Dizisi’nin son bölümlerine geldik. Bu bölümlerde Bilimsel Sosyalizm / Komünizm kuramını beş ayrı sayıda yayınlayacağız.

1. Bu sayıda Bilimsel Sosyalizm / Komünizm’in konusu ve Ütopik Sosyalizm anlayışı ile ilişkisi.

Gelecek sayılarımızda ise sırası ile;

2. İşçi sınıfının iktidarının kurulması ve Proletarya Diktatörlüğü / Demokrasisi. İşçi sınıfı partisi.

3. Kapitalizmden Sosyalizme geçiş döneminde başlıca ekonomik görevler.

4. Sosyalizmden Komünizme geçiş ve Komünist toplum düzeni,

konularını ele alacağız.

Bilimsel Sosyalizm / Komünizm’in Konusu

Bilimsel Sosyalizm/Komünizm’in konusu; kapitalizm koşullarında ve kapitalizmin gelişmesi ile nesnel olarak ortaya çıkan, kapitalizmin yıkılarak sosyalizme geçilmesi hedefi ile bu sürecin ve misyonun öznesi olan işçi sınıfının mücadelesidir. Özcesi, kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecinin örgütlenmesi ve yürütülmesinin teorisidir.

Bu sürecin örgütlenmesinde, ideolojik, politik ve ekonomik mücadelenin nitelikleri, uygulanacak yöntemler, mücadelenin tarihsel gelişiminin değişik aşamalarında gündeme gelebilecek, birbiri ile ilintili ama ana amaçtan kopuk olmayan tali görevler, hedefler ve amaçları belirler. Mücadele süreci içinde ana stratejik hedefe yürürken farklı politik taktiklerin varlığını ve bunların koşulların gelişimine göre güncellenmesine vurgu yapar.

Sosyalist devrim amacının gerçekleştirilebilmesi için, işçi sınıfının örgütlenmesi, mücadele içinde sınıf bilincini edinmesi, devrimin ordusunun oluşturulması süreçlerini tarif eder. Ekonomik, demokratik ve sosyal mücadelenin okulu olan sendikaların örgütlenmesi, güçlü ve yaygın bir işçi hareketinin oluşmasını irdeler. Farklı mücadele süreçlerinde ittifak politikalarının oluşumunu kapsar. Ulusal anlamda olduğu kadar uluslararası alanda, değişik ülkelerdeki işçi sınıflarının aralarındaki ilişkiyi içerir.

Bu amaçların gerçekleştirilmesi için işçi sınıfının politik öncü örgütü olan partinin, komünist partisinin rolünü, görevlerini ve niteliğini ortaya koyar.

Ütopik Sosyalizm

Marx ve Engels, felsefe ve ekonomi alanlarında olduğu gibi, politika alanında da kendilerinden önce bu konularda geliştirilen tüm görüşleri incelemişler, olumlu olan yanları değerlendirmişler ve kendi çalışmaları sonucunda yetersiz ve yanlış gördükleri açılardan eleştirmişlerdir. Sadece eleştirmekle kalmamış, onların yerine devrimci olanı koymuşlardır. Marksizm kapitalizmin gelişmeye başlaması sürecinde ekonomik ilişkilerin incelenmesinden, kapitalizmde işçi sınıfının bağımsız devrimci bir güç olarak tarih sahnesinde aldığı yerden yola çıkarak, gerçekleştirebileceği toplumsal ve politik mücadelenin niteliğinin tarifinden doğmuştur.

Marx ve Engels 17. yüzyılın ütopik sosyalistlerinin, özellikle Saint Simon, Owen ve Fourier’in görüşlerini değerlendirmişlerdir. Onların çalışma ve katkılarını takdir etmişler, ancak yetersizlik ve sınırlılığını, ütopik (hayalci) karakterini irdelemişlerdir. Ütopik sosyalistler, egemen güçlerin ve zenginlerin akıl ve sağduyularına çağrı yapmakla ve onların takdirine bel bağlamakla yetinmişlerdir. Ütopik sosyalistler sınıf karşıtlıklarını ve kapitalist toplumun çelişkilerini görüyor, fakat işçi sınıfının bağımsız ve devrimci bir güç olarak sahip olduğu nitelik ve yetenekleri çözümleyemiyorlardı. Onlar, toplumsal gelişmelerin nesnel karakterinden yola çıkarak toplumun kendiliğinden dönüşeceğini öngörüyorlardı. Bu anlamda, kendi görüşlerine göre işçi sınıfını toplumda “en fazla acı çeken sınıf” olarak nitelendiriyor ancak çözüm konusunda egemen sınıflar dahil olmak üzere tüm topluma sağduyu çağrısı yapıyorlardı. İşçi sınıfının devrimci karakterini göremediler ve sonuç itibarıyla inkar ettiler. Ütopik sosyalizm toplumsal mücadelelerin geniş halk yığınlarına yayılması ve sınıf mücadelesinin işçi sınıfının öncülüğünde gelişmeye başlamasıyla önce pratik ve daha sonra da teorik geçerliliklerini yitirdiler. Kuşkusuz ki bu olgu, bugün de bu ham hayallerin peşinde koşup sınıf mücadelesi içinde bozgunculuk yapan eğilimler olmadığı anlamına gelmez.

Bilimsel Sosyalizm / Komünizm’in Doğuşu

Karl Marx ve Friedrich Engels, materyalist tarih anlayışını geliştirip uygulayarak ve kapitalizmin ekonomik yapısını analiz ederek işçi sınıfının öğretisini geliştirmişlerdir. Tüm fen (doğa) ve sosyal bilimlerini incelemişlerdir. Geçmiş çalışmaları inkar etmeden, ancak önceki bilim adamlarının teorilerinden de doğrudan türetmeden, özellikle toplumsal yaşamın içinden, sınıf mücadelelerinden, toplumsal hayatın materyalist ve diyalektik bir anlayışla analizinden geliştirerek türetmişlerdir. Bu anlamda işçi sınıfının dünya görüşü, bilim özelliği taşıyan tek sınıfsal dünya görüşüdür. İşçi Sınıfının Bilimi kavramını kullanmamızın sebebi de budur.

Marx ve Engels, bu çalışmaları sürdürdükleri dönemde yaygın olan sosyalist moda akımlarla da tartışmışlar ve geliştirdikleri görüşler ile onların görüşleri arasındaki farkları ortaya koymuşlardır. Komünist Partisi Manifestosu’nun üçüncü bölümünde bu farkları açıklarlar. Yazıya bağlı olarak yeniden okunmasını öneririz. Nedir bu farklar? Küçük Burjuva Sosyalizmi, kapitalizm öncesi üretim ilişkilerini yeniden kurmak ve modern üretim güçlerini sürekli olarak kapitalist üretim ilişkileri çerçevesinde tutma amacını takip ettiğinden gerici nitelikte bir tepkiyi savunur durumdadır. Gerici olduğu kadar ütopik olmasının nedeni de budur.

Marx ve Engels ise yaptıkları teorik çalışmalar sonucunda sosyalizmi “kusursuz, mükemmel” bir toplumun ütopik taslağı olmaktan çıkarmışlardır. Bilimsel sosyalizm kapitalist toplumun tarihsel ekonomik gelişmesinden, bu gelişmeden kaynaklanan çelişkilerden ve yine bu gelişimin ürünü olan sınıf karşıtlığından ve sınıf mücadelesinden, özellikle emek-sermaye çelişkisinden türetilmiştir. Bilimsel sosyalizm, kapitalizmin bağrında kendiliğinden gelişen üretici güçler ile bu üretici güçleri bunalım koşullarında ve savaşlarda yıkıcı güçlere dönüştüren ve bunun sonucunda insalığın daha da gelişmesini engelleyen kapitalist mülkiyet ilişkileri arasındaki keskin, uzlaşmaz ve çözümü dayatan çelişkinin tarihsel sonucudur. Kısacası üretici güçler ile kapitalist özel mülkiyet ilişkisi arasındaki çelişkinin çözümüne ilişkin bilimdir.

Sosyalizm , teori adı altında güzel formüller üretmek, toplumun sağduyusuna ve aklına seslenmek ile gerçekleşecek bir amaç değildir. Sosyalizm için mücadele, mevcut verili koşulların ideolojik, ekonomik ve politik olarak irdelenip, kapitalizmde toplumun en büyük ve sürekli genişleyen kesimi olan işçi sınıfının çıkarları için harekete geçmektir. Bu tarihsel bir harekettir, genel ilkeleri bilimsel olarak saptanmıştır, genel ilkeler ışığında her ülkenin verili koşullarına göre yol ve yöntemlerinin belirlenmesi de o ülkelerin işçi sınıfı partilerinin görevidir.

Komünist Parti ManifestosuEngels, Komünist Partisi Manifestosu’nun İngilizce baskısının önsözünde 1888 yılında şöyle yazar; “... Her tarihsel çağda, ekonomide üstün durumdaki üretim ve mübadele tarzı ve onun zorunlu sonucu olan toplumsal yapılanma, o çağın siyasal ve düşünsel tarihinin üzerine oturduğu temelleri oluşturur ve o tarih ancak bu temelden yola çıkılarak açıklanabilir; dolayısıyla, tüm insanlık tarihi (ortak toprak sahipliğine dayalı ilk gens düzeninin çözülmesinden bu yana) bir sınıf mücadeleleri tarihi, sömüren ve sömürülen sınıflar arasındaki, egemen sınıflar ile tahakküm altındaki sınıflar arasındaki çatışmaların tarihi olmuştur; bu sınıf mücadeleleri tarihinin ortaya koyduğu evrimler dizisi günümüzde, sömürülen ve tahakküm altında bulunan  sınıfın -proletaryanın-, aynı zamanda tüm toplumu da her türlü sömürüden, tahakkümden, sınıf farklılıklarından ve sınıf mücadelelerinden, ilk ve son kez kurtarmadan sömüren ve tahakküm eden sınıfın -burjuvazininboyunduruğundan, kendi kurtuluşuna erişemeyeceği bir evreye gelip dayanmış bulunmaktadır. ...” (Komünist Manifest, Yayıma hazırlayan Gün Doğan Görsev, S.62, 2008)

Marksizmin geliştirilmesinde, Marx ve Engels’den sonra en önemli rolü oynayan Lenin, sosyalizm teorisinin gerçek çekirdeğinin ve Marksist öğretinin en önemli ögesinin, işçi sınıfının sosyalist toplumun yaratıcısı olarak oynadığı tarihsel rol ve bu rolün açıklanmasıdır tespitini yapar. Marksizm, işçi sınıfının bu tarihsel rolünü, sınıfın toplum içindeki nesnel ve özellikle üretim süreci içindeki belirleyici konumundan yola çıkarak geliştirmiştir. Marx, Engels ve Lenin, işçi sınıfının bu tarihsel görevini yerine getirmesini, sınıfın mevcut koşullarda taşıdığı öznel bilinci, örgütlenme derecesi ve mücadele deneyimlerinden bağımsız olarak ele alırlar. Nasıl ki kapitalizmden sosyalizme geçiş, ve sosyalizm / komünizmi kurma süreci pasif bir bekleyiş sonucunda kendiliğinden gelişmeyecekse, sınıfın bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve mücadele biçimlerini geliştirip güçlenmesi de kendiliğinden otomatik olarak olmayacaktır. Sosyalizme ancak işçi sınıfının bilinçli ve devrimci mücadelesi sonucunda ulaşılacaktır. Kapitalist düzene devrimci yoldan son vermek, onu yıkmak ve sosyalist / komünist toplum düzeninin kurucusu olmak, işçi sınıfının tarihsel misyonudur. İşçi sınıfının bu misyonunu yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyduğu öncü politik örgütü, yani Komünist Partisi’nin rolü ve görevleri tam da burada anlam kazanıyor.

Bilimsel Sosyalizm / Komünizm’de Strateji ve Taktiğin İlkeleri

Strateji ve taktiğin belirlenmesinde temel kılavuz, her şeyden önce, tarihsel materyalist diyalektiğin özenle özümsenmesi ve düşünce tarzı anlamında içselleştirilmesidir. Verili koşullar, içinde bulundukları gelişmişlik düzeyi açısından, başka durumlar ile bulundukları çelişki, ilişki ve bağlamlar temelinde özenle değerlendirilip sonuçlar çıkarılmalıdır.

V. İ. LeninLenin, işçi sınıfı hareketinin Marksist strateji ve taktiğinin genel ilkelerini şöyle dile getirir; “Ancak mevcut bir toplumun istisnasız tüm sınıflarının karşılıklı ilişkilerinin bütünlüğünün nesnel olarak göz önünde tutulması ve giderek bu toplumun nesnel gelişmişlik basamağının olduğu gibi bu toplum ile diğer toplumlar arasındaki karşılıklı ilişkilerinin de hesaba katılması, ilerici sınıfın doğru taktiğinin dayanağı olarak hizmet edebilir. Burada, tüm ülkelerin ve tüm sınıfların, dengeleri durgunlukları içinde değil, dinamizmleri içinde incelenir; yani katılaşmış, kemikleşmiş durumda değil, (yasaları her bir sınıfın kendi ekonomik varlık koşullarından çıkan) hareket içinde düşünülür. Hareket ise yalnızca geçmişin bakış açısından değil, geleceğin bakış açısından ve yalnızca yavaş yavaş değişmeleri gören evrimcilerin, düz, yüzeysel bakış açısından değil, diyalektik anlayışla kavranmaktadır.

Marx, Engels’e bu tür büyük gelişmelerde yirmi yılın, bir günden daha fazla olduğu sanılmasın diye yazar. Proletaryanın taktiği, her gelişmişlik basamağında, her uğrakta, - bir yandan ilerici sınıfın bilincini, gücünü ve savaşma yeteneğini geliştirmek için, politik durgunluklardan ya da sümüklü böcek gibi ağır ağır yürüyen ‘barışçı’ denen gelişim dönemlerinden yararlanarak, öte yandan bütün bu çalışmayı, söz konusu sınıf hareketinin sonul amacına yönelterek ve bu sınıfı, büyük günlerdeki, 20 yılı birleştiren günlerdeki- büyük görevlerin çözümünü gerçekleştirecek duruma getirerek insanlık tarihinin bu kaçınılmaz diyalektiğini göz önünde tutmak zorundadır.” (MARKSİZM, Marx, Engels, Lenin, Alm. baskı s.32)

Bilimsel sosyalizm / komünizm, ekonomik-demokratik ve sosyalist mücadelenin ilişkileri, reform ve devrim ilişkileri, mücadelede ulusal olanla uluslararası arasında olanlar arasındaki ilişkileri, mücadele biçimlerinin çeşitliliği konuları gibi, strateji ve taktiğin temel sorunlarını, burada belirtilen temel ilkelere göre açıklar.

Demokratik Mücadele İle Sosyalizm Mücadelesinin Sıkı İlişkisi

Marx ve Engels, dönemlerindeki işçi hareketlerini incelerken, bu hareketlerin, diğer ilerici güçlerin, demokratik mücadelelerini desteklemek zorunda olduğunu, ancak kendisinin aslolan daha ileri hedeflerini de mücadele içinde kollaması ve geliştirmesi, burjuva ve küçük burjuva güçler, işçilerden korktuklarından dolayı demokratik hedefler için mücadeleyi bıraktıklarında, işçi sınıfının demokrasi mücadelesine sahip çıkarak geliştirmesi gerektiğinin gerekliliğini belirtirler. Hatta işçi sınıfının partisi, burjuvaların sırt çevirmeleri halinde, burjuva özgürlüğü için ajitasyonları - basın özgürlüğü, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü vb ajitasyonları - kendisi gerçekleştirmelidir. Bu özgürlükler olmaksızın, işçi sınıfı serbest hareket edemezdi.

Lenin ise, emperyalizmin getirdiği yeni koşullarda, tutarlı demokratik ve sosyalist mücadelenin birbirine bağlılığını açıklayan bilimsel sosyalist görüşleri daha da geliştirdi. Lenin, demokratik istemler için toplumsal yaşamın her alanında sürdürülen mücadelenin, işçi sınıfının ne sosyalist devrim hazırlıklarıyla, ve sosyalist devrime yönelik yetiştirilmesiyle, ne de eğitimiyle hiç bir şekilde çelişmediğini saptadı. Aksine, demokrasi için her açıdan tutarlı, kararlı, devrimci bir mücadeleyi yürütemeyen işçi sınıfı, burjuvazi karşısında zafer kazanmaya hazırlanamazdı. “... Demokrasinin sonuna kadar geliştirilmesi, böyle bir gelişimin biçimlerinin bulunması, pratikte denenmesi, vb. bunların hepsi, toplumsal devrim uğrundaki mücadelenin birleştirici belli başlı görevlerinden birini oluşturur. Hiçbir demokratizm kendi başına sosyalizmi getirmeyecektir. Fakat pratikte demokratizm tek başına değil, diğer olgularla birlikte ele alınır, etkisini ekonomik yapı üzerinde gösterir, ekonominin dönüştürülmesini teşvik eder, ekonomik gelişimin akışına boyun eğer, vb. Bu, canlı tarihin diyalektiğidir. ...” (V.I.Lenin, Devlet ve Devrim, Dietz Verlag)

Bilimsel sosyalizm / komünizm, aynı şekilde diyalektik anlayışla hareket ederek reformlar ve sosyalist devrim için mücadeleyi, birbirine bağlı olarak görür; ikisini birbirinin karşısına koymaz. Reformlar için mücadele, toplumun kökten değiştirilmesine yönelik devrimci hedefin parçalarından biridir ve bu parçalar, bir gelişme sürecinin birbiri ile bağlantılı yanlarıdır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler