Doğudan Batıya Akan ve Ülkeyi Sarsan Bir Halk

Doğudan Batıya Akan ve Ülkeyi Sarsan Bir Halk

Mezopotamya'nın Kalbi Kemalist Cumhuriyetin temel taşları döşendi, sonra Kürt halkına Cehennemin yolu gösterilmeye başlandı. Faşist bir öze sahip olan tekçi 1924 Anayasasının yaşama geçirilmesiyle Kürtler ve diğer ulusal azınlıklar için tehlike çanları çalmaya başladı. Kemalist rejim içindekini kusarak ülkeyi bir halklar zindanına çevirdi. Bu süreçle katliamlar, kıyımlar, sürgünler ve asimilasyon politikaları başladı. Bu politikaların sonucunda halklar ayrıştırılarak düşmanlaştırıldı, yerinden yurtlarından edilerek yaban diyarlarda göçmenliğe mahkum edild. Egemenler için birliği bozulan halkları ezmek ve yönetmek her zaman kolay olmaktadır. Kürtler, açlıktan ve baskıdan dolayı yüz yıldan beri öz yurtlarından batıya akan bir halktır. Kürt halkı yerinden yurtlarından ayrılarak batıya akarken hiçbir zaman doğuya, güneşe ve özüne sırt çevirmediler.

Yüzleri hep güneşe dönük olmuştur. Güneşi kucaklamanın, aydınlığa kavuşmanın ateşiyle yanıp durdular. Onun içindir ki onlara ‘güneşin’ ve ‘ateşin’ çocukları denmekte. Bugün Kürt halkının Mezopotamya’da, Orta Doğu’da, ülkede ve dünyada oynadığı rol, bu nitelemeyi fazlasıyla hak etmektedir.

Bölgeden ayrılan Kürtler başta İstanbul, İzmir, Adana, Mersin illeri olmak üzere çoğunlukla büyük şehirlere, organize sanayi bölgelerine yerleşmiş bulunmaktadır. Gittikleri yerlerde kültürlerini, gelenek ve göreneklerini canlı tutarak yaşatmaya çalıştılar. Bu konuda her ne kadar hassas davrandılarsa da asimilasyonun ve göçmenliğin izlerini taşımaktalar. Süreçte yeni doğanların bir kısmı anadilini öğrenememekte veya tam öğrenememektedir. Her zaman ve her yerde Kürt halkının önüne şovenizm çıkabilmektedir. Giderek güçlenen şovenizm, Kürt halkını son derece huzursuz yapmaktadır. Bu durumda doğup büyüdükleri memleketin hasreti ağır basar. Kimisi geri dönmek için çare ararken kimileri de ileri bir zamanda geri dönmenin hesabını yapmaktadır. Bu noktada belirleyici olan iş aş sorunudur, bölgede devam etmekte olan kirli savaşın bir an önce sona erdirilmesi ve kalıcı onurlu bir barışın kurulmasıdır. Bu bir hayal değildir. Gerçekleşmesi mümkün olan ve mutlaka olması gereken bir olgudur. İş, demokrasi ve barış, Kürt halkının özgürlüğü, Türkiye ve Kürdistan halklarının eşitliği ve kardeşliği için bir zorunluluktur.

Ailece Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerine göç eden Kürtler çalışmaya başlamakla birlikte ilk etapta bir konut sahibi olmanın hesabını yaparak yerleşmeye çalışmaktadır. Bunu da çalışan fertlerin güç birliğiyle yapar. Çoğunluk fabrika ve inşaatlarda çalışmaktayken çok az bir kesimi esnaftır. Kürtler, her yerde belli mahallelerde yoğunlaşmış bulunmakta. Yerellerde ve işyerlerinde politikaya aktif katılmakla emek, barış ve demokrasi mücadelesine katkı sunmaktadır. Bugün hiçbir güç Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesi kadar heyecan yaratamamakta, toplumsal ilerlemede motor gücü rolünü oynayamamaktadır. Kürt halkı, ana yurdunda, gurbet ellerde, göçmen diyarlarda ve nerede olursa olsun ulusal demokratik ve özgürlük taleplerini dile getirmekte, ulusal birliğini ve özgürlük mücadelesini vermekte ve günden güne geliştirmektedir.

Bugün Kürt işçileri ve emekçileri sömürüye karşı mücadelede işçi sınıfının en dinamik, en girişken, en özverili ve en kararlı kesimlerinden başlıca biridir. Bunun için Türkiye demokrasi, barış ve sosyalizm güçleri Kürt halkımızın özgürlük ve demokrasi hareketiyle buluşmak, birleşik devrimci mücadeleyi örmek zorundadır. Türkiye devrimi ve halklarının kurtuluşunun bundan başka bir seçeneği yoktur. Kürt halkını dışlayan, onun mücadelesini küçümseyen, oynadığı rolü görmezlikten gelen anlayış ve tavırlar duvara çarpar ve çarpmaktadır. Birilerine şirin görünmek için ikircimli davranmak, Kemalizmden bağını tam koparmamak ve ikide bir ‘Cumhuriyetin kazanımları’ diye bir cümleyi diline pelesenk ederek kapitalizmin yönetim biçimine bilerek veya bilmeyerek sahip çıkmaktır. Devletin özünü oluşturan “Tek millet, tek dil, tek din” tekerlemeli Türk-İslam sentezine sahip çıkmak demektir. Her kim olursa olsun böyle bir anlayışın azını veya tamamını savunan veya bu konuda net olmayan, kafası karışık olan kişi, kurum ve güçler ülkeyi bağımsızlığa, halkları özgürlüğe ve işçi sınıfını sosyalizme taşıyamaz. İşçi sınıfı ile burjuvazinin arasında orta oyuncu olmak, Kemalizmi reddetmeden sosyalizme sarılmak, ‘Cumhuriyet’ sevdasından vazgeçmeden demokrasi havarisi kesilmek, bir yanda “Yaşasın Halkların Kardeşliği!” diye haykırarak coşarken diğer yanda ülkeyi sarsan Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinden uzak durmak gerçekçi ve devrimci bir davranış değildir. Bu tür anlayış ve davranışlar burjuvazinin ekmeğine yağ sürerek kapitalizmin devam etmesine yaramaktadır.

Bugün Kürt halkı, ülkenin demokratikleşmesi, onurlu ve kalıcı bir barışın gerçekleşmesi, halkların eşitliği ve özgürlüğünün sağlanması yolunda büyük bir heyecan yaratmış bulunmakta. Bütün ilerici, devrimci güçlere, gençlere ve kadınlara esin kaynağı olmaktadır. Kürtlerle birlikte bu heyecanı işçi sınıfının içine taşıyarak hareketlilik yaratmak ve devrimci yeni bir atılımın gerçekleşmesi için çalışmak en başta komünistlerin ve işçi sınıfının öncü kadrolarının görevidir. Bu coğrafyada ne yapılacaksa işin içinde ille de Kürtler olacaktır. Kürtlerle birlikte, birleşik bir güçle!

Ülkede dev bir işçi sınıfı var! 82 milyonu aşan nüfusun ezici çoğunluğu işçi ve emekçidir. Yine büyük bir çoğunluk yoksul, aç ve perişan. Göçmen koşullarda yaşayan Kürtler ayrımcılığa ve saldırıya uğramakta, can kayıpları vermekte, ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmektedir. Sadece bu kadar mı? Hayır! Kürt halkı, Kürdistan’da da baskıya, saldırıya ve asimilasyona uğramaktadır. Bu bir devlet politikasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne kadar planlı programlı olarak sürmektedir.

Ülkede dev bir ilerici devrimci potansiyel var. Bu dev potansiyel ne yazık ki örgütlü değil, örgütsüzdür. Var olan çoğu dar örgütlenmeler yığınsallaşmaktan çok uzaktır. Bunun tek nedeni ülkenin gerçeklerinden kopuk davranmasıdır. Böyle olunca bir umut verememektedir. Bir kısır döngünün içinde hapis olan bir yapı, bir örgütlülük, -adı ne olursa olsun- yerinde saymaya ve sönümlemeye mahkumdur. Devrimci bir örgütün ve hareketin gelişip güçlenmesi için halkla, işçi ve emekçi yığınlarla, kadın ve gençlikle sıcak, sağlam ve güçlü bağlarının olması gerekir. İşyerlerinde ve yerellerde örgütlenmelidir. Doğru işler yaparak, politikaya zamanında müdahale ederek yoksul ve emekçi yığınların gönlünü kazanabilmelidir. Adından söz ettirerek ülke çapında bir heyecan yaratabilmelidir.

Yazımı, Mezopotamya’nın Kalbi adlı şiir kitabımda yer alan birkaç dizeyle bitirmek istiyorum.

“Mezopotamya!

Bugün kız ve oğullarının

Kimisi zindanda,

Kimisi sürgünde,

Kimisi alanlarda.

Nerede olursa olsun

Hepsi kenetlenmiş birbirine.

Özgür bir yaşam için

Son sözü, her zaman direnenler söyler!”


Konuyla ilişkili diğer makaleler