Devrimci Demokratik Alternatif Nedir?

Devrimci Demokratik Alternatif Nedir?

Emek ve Özgürlük İttifakı

Türkiye kamuoyu aylardır 2023 yılında yapılması gereken Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlere odaklanmış durumda. Düzen partilerinin oluşturduğu iki tane ittifak var. Cumhur İttifakı ve Millet İttifakı. Onun dışında kuruluşlarını ilan eden Sosyalist Güçbirliği İttifaki ile Emek ve Özgürlük İttifakı var. Son kurulan iki ittifakın salt seçimlere yönelik değil, ülkedeki politik süreçlere sürekli müdahale edecek ittifaklar olarak kuruldukları ifade edildi. Bu doğru bir bakış açısıdır da.

Tüm bu seçim tartışmaları yürütülürken konu dönüyor dolaşıyor Millet İttifakı ile ortak Cumhurbaşkanlığı adayı meselesine geliyor. Bunun nedeni olarak da her ne pahasına olursa olsun Erdoğan’ın öncelikle tekrar seçilmemesi gerektiği ifade ediliyor. Erdoğan kim? Türkiye’deki sermaye sınıflarının oluşturdukları siyaset sahnesinde kurdukları partilerin bir tanesinin başına getirilmiş, vitrine konmuş ve bir takım görev ve yetkilerle donatılmış bir kişi. Biraz örgütçülük ve ajitasyon yeteneği de olduğundan yerini doldurmaya çalışıyor. Değilse, kendine ait kesin bir görüşü olup da onu ısrarla ve istikrarla sürdüren bir siyasetçi değil. 2002 yılından 2012 yılına kadar savundukları ve söyledikleri ile 2013’ten 2022’ye kadar savundukları ve söyledikleri apayrı içeriklere sahip. Demek ki onun bir görevi var. Ve o görevi yerine getirmek için ne gerekiyorsa, nasıl davranmak gerekiyorsa onu icra etmeye çalışıyor.

Düzen Muhalefeti

Sorun düzenin kendisinde. “Bir ağaca takılıp ormanı görmemek” deyimini nedense siyaset pratiğinde yaşıyoruz. Sakın kimse Erdoğan’ı akladığımızı ya da hafife aldığımızı düşünmesin. Ama Gül, Babacan, Davutoğlu veya Akşener gibi isimlere veya onların gösterecekleri ortak adaya da kimse bel bağlamasın. Kılıçdaroğlu’nun adını anmadım. Onu ayrıca ele almak istiyorum. Eğer Kılıçdaroğlu da bu sözünü ettiğim isimlerin ortak adayı olarak ortaya çıkarılacaksa o da olmaz olsun. Çünkü ola ki kazandılar, Erdoğan’ın yerine farklı bir ismin gelmiş olmasında fazla pek bir değişiklik olmayacak. Neden derseniz; ülkenin temel demokratik sorunları konusunda aralarında bir fark yok da ondan. En son örnek Şebnem Korur Fincancı konusunda ortaya çıktı. AKP ve MHP’nin saldırıları gibi CHP de, sadece “kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı araştırılsın” dedikleri için Fincancı ve kendi vekili Sezgin Tanrıkulu’na yüklendi. Çünkü aynı doktrin aklı ile siyaset yapıyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası! Bu örnekler istediğimiz kadar çoğaltılabilir. TSK’nin yurt dışı operasyonları için görev tezkeresi, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması, Kıbrıs’ın kuzeyinin işgali meselesi, Yunanistan ile ilişkileri gerginleştirecek provokasyonlar, siyasi tutsaklar konusuna bakış açısı ve bütün bunların temelinde yatan, Türkiye’de kapitalist sömürü düzeninin devam etmesi.

CHP’nin Durumu

Şöyle bir gelişme olsa Kılıçdaroğlu ile ilgili farklı düşünebilirdik. Kılıçdaroğlu çıksa ve “ben sizler gibi düşünmüyorum, bu ülkede kapitalist işgücü sömürüsü artık taşınamayacak bir hale geldi, daha sosyal bir devlet yaratmalıyız, aynı zamanda bu topraklarda yaşayan tüm milliyetlerden halklara anayasal anlamda eşit haklar tanımalı ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kapatıp tüm dinlerin ve mezheplerin kendi kaynakları ile inanış ve ibadetlerinin sürdürülmesi yönünde köklü değişiklikler yapmalıyız” dese durum değişir. CHP bölünür ve sermaye sınıfına dayanmayan sosyal demokratlar ya ayrılır, ya da diğerleri ayrılır onlar CHP’de kalır ve CHP de (ayrılırlarsa kuracakları yeni parti) hem Emek ve Özgürlük İttifakı hem de Sosyalist Güçbirliği İttifakı ile yeni ve çok daha güçlü bir ittifak oluştururlar. % 50 sınırını geçip geçmemeleri ilk aşamada kesin olmasa da Türkiye’de bu durumda niteliksel olarak güçlü ve niceliksel olarak yığınsal bir devrimci demokratik alternatif yaratılmış olur.

Biraz beyin fırtınası yapmış olduk. Bu seçenek gerçekleşmese de şu aşamada gerçek devrimci ve demokratik güçlerin yapması gereken bize göre bu aşamayı elde etmeye odaklanacak bağımsız bir strateji geliştirmeleridir. CHP eninde sonunda kendi içinde ayrışma yaşayacaktır. En geç devrimci demokratik güçler daha da güçlenip gelişmelere sadece parlamentoda değil aynı zamanda sokakta etkili bir müdahale yarattıkları aşamadan itibaren. HDP ile bırakın ittifakı, adının anılması konusunda bile öcüden korkar gibi korkanların oluşturacağı ittifakı desteklemekle hiçbir yere varılamaz. Şimdi önemli olan gerçek devrimci demokratik alternatifin merkezini yaratmaktır.

Emek ve Özgürlük Partisi?

Bu ne olabilir? Bugünden başlamak gerekir. Bizce, Emek ve Özgürlük İttifakı aynı çerçeveyi kapsayan bir siyasal parti niteliğine kavuşmalıdır. Yani Emek ve Özgürlük İttifakı kendi temsilcisi siyasi partiyi oluşturmalıdır. Böylece EÖİ bileşenlerinin de seçimlere katılmak için kendi partilerinden istifa edip HDP’ye üye olma gerekliliği ortadan kalkacaktır. Bu kurulacak partide tüm bileşenler kendi varlıklarını korumuş olacak ve Emek ve Özgürlük Partisi içinde platformlar olarak bağımsız faaliyetlerini sürdürebileceklerdir. Kimi yöneticilerinin kendi partilerinden istifa edip birleşik partide görev almış olmaları bir sorun teşkil etmeyecektir. Her bileşen parti kedi özgül politikaları temelinde ne kadar güçlenip yığınsallaşırsa Emek ve Özgürlük Partisi de o düzeyde gelişip, güçlenip yığınsallaşacaktır. Parlamenter mücadele ile parlamento dışı mücadele dengeli olarak atbaşı gelişecektir.

Bu durumda emek ve özgürlük güçleri düzen muhalefetinden bağımsız olarak kamuoyunun gözü önünde mücadelesini geliştirdiğinde gerçek devrimci demokratik alternatif olarak ortaya çıkmış olacaktır. Millet İttifakı ile “zorunlu” işbirliği tartışmaları son bulmuş olacak ve Millet İttifakı ihtiyaç duyarsa Emek ve Özgürlük İttifakı ile işbirliği yolları aramak durumunda kalacaktır.

Şöyle düşünelim. Eğer gerçekten bu topraklarda devrimci demokratik gelişmeler elde etmek istiyorsak bunu gerçekleştirecek güçleri ve halkların mücadelesini bizler yaratmak zorundayız. Daha demokratik koşullarda olası siyaset yapabilme tasavvuru üzerinden Millet İttifakı ile “zorunlu” işbirliği senaryoları geliştirmek kendi kendini kandırmaktan başka bir sonuç doğurmaz. Çünkü, Akşener, Davutoğlu, Babacan gibi sermayenin uşaklarının ve ABD emperyalizminin ajanlarının olduğu bir yapı bu ülkeye burjuva anlamda dahi demokrasi getiremez. Geçmiş icraatları ve bugünkü söylemleri ilerde seçilirlerse yapacakları icraatların teminatıdır. Kimse kendi kendini kandırmasın.

Kuşkusuz ki bir ülkede toplumsal değişiklikler gerçekleşmesi kolay değildir. Ancak gerçekten toplumsal değişiklikleri hedefleyen devrimci güçler de kendileri güçlenip halk yığınlarını kapsayamadıkları zaman bir ülkede hiçbir değişiklik olması söz konusu değildir. Odaklanmamız gereken konunun bu yanıdır. Değilse, düzenin hangi siyasal alternatifinin daha iyi olacağı konusunda fikir yürütmek, hele hele tartışmaların içine gömülüp kalmak hiç değil. Bunu yaptığımız sürece egemen sınıfların ve onların siyasal temsilcilerinin tekrar oyununa gelinmiş olunuyor.

Zor olanı başarmak, devrimci demokratik güçlerin bağımsız siyasetini savunmak, onu geliştirip güçlendirmek, halk yığınlarını o temelde harekete geçirmek ve ülkede köklü toplumsal değişikliklerin yolunu açmak bizlerin görevidir. Bizlerin görevi sivrisinekler ile mücadele etmek değil bataklığı kurutmaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler