Büyük Hayali Görmek

Büyük Hayali Görmek

Hulusi Akar - Barzani

Kürdün Kürde güvenmediği bir ortamda, Kürtler için mücadelenin bundan sonraki yolu, güven ve birliği sağlamaktır.

Kürtler için eğer birlik olurlarsa büyük hayal kurmak zamanı diyerek bir önceki yazımı noktalamıştım. Kürtlerin kurdukları hayaller arasında farklılıklar var ve her biri  aynı hayaller peşinde koşmamaktadır. Farklılıkların derinleştirildiği ve dışardan baskılarla Kürtlerin aleyhine döndürülmeye çalışıldığı bir ortamda birlik sağlamak kolay olmamaktadır ve olmayacaktır da.

Kürtler açısından birliğin zorlukları yeni değildir. Tarihe baktığımızda Kürtler birlik olamadıkları için bir çok önemli fırsatı kullanamayıp ellerinden kaçırmışlardır. Yüzyılın şansı bu kez de Kürtlerin elinden kayıp gidecek mi? Bu soru her yurtsever Kürdün kafasını meşgul etmektedir. Kürt Özgürlük Mücadelesi bugün önemli bir gelişme yaşamaktadır. Bu mücadelenin hem Kürtler ve hem de bölge halkı için ciddi değişiklikleri de beraberinde getirdiği bilinen bir gerçektir. Bu değişiklikler bölge halklarının demokrasi ve özgürlükler yolunda yürümesine de yeni fırsatlar sunmaktadır. Ortadoğu’nun bitmek bilmeyen çatışmalı ortamında halkların  doğru bir yörüngede yol almaları özgürlük ve demokrasi düşmanı iç ve dış güçler tarafından yeni oyunlar tezgahlanarak engellenmeye çalışılmaktadır. Kürtlerin ortak mücadelesi bu oyunların boşa çıkarılmasında önemlidir.

Kürdün Kürde güvenmediği bir ortamda Kürtler kime güveneceklerdir? ABD’de Trump döneminin sona ermesi ve Biden’in iş başına gelmesi, çoğu çevrelerde Kürtler için yeni bir şans olarak değerlendirilmektedir. Bu yeni bir şans mı olacak ya da Kürtler lehine bazı gelişmelerin hızlanmasını mı sağlayacak, önümüzdeki günlerde açıklık kazanacaktır. İlk yapılan açıklamalardan ABD’nin Rojava’da SDG ile işbirliğine devam edeceğini anlamaktayız. Bu işbirliği nasıl bir boyut kazanacak, Kürtler Rojava’daki kazanımlarını koruyabilecekler mi, tüm bunlar  bölgede  yaşanacak gelişmelere bağlı olarak açıklığa kavuşacaktır. Kürtler ABD’nin yeni yönetimine ne kadar güvenebilirler? Ya da Rusya’ya mı, Türkiye, İran,Irak ve Suriye mevcut yönetimlerine mi ya da AB ülkelerine mi güvenmeliler? Her biri sadece tarihte değil günümüzde de ‘Kürt anasını görmesin’ politikasına bir şekilde destek olmuş ve olmaktadırlar. Kürdistan’ın dörde bölünmesinde ve bugüne kadar bu bölünmüşlüğün devam etmesinde, tüm bu egemen devletlerin bir payı vardır. Her biri de bir şekilde dünden işbirliğine hazır bazı Kürt ihanetçilerini yanlarında bulmuşlardır. Bugün olan da bundan farklı değildir. Fakat oynanan oyun başka elbiseler altında gizlenmektedir. Burada önemli olanın elbiselerin yırtılıp atılması ve gerçeğin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarılmasıdır. Peki bu nasıl olacaktır? Kürt Özgürlük Mücadelesinin bir yerlerinde yer bulmuş ve mücadele eden  güçlerin birbirlerine güvenmedikleri bir ortamda ‘Kral çıplak’ demek kolay olsa da anlaşılması bir o kadar kolay olmayacaktır. Kafa bulanıklığına yol açan bir yığın argümanlar ortaya saçılmakta ve hatta belirli isimler de buna katılmaktadır.

Temel sorunu baştan belirtelim: Güven! Bu Kürtler arasında nasıl sağlanacaktır? Bir de Kürtler ülkelerini sömürgeleştiren egemen devletlerin emekçi halkına kardeşliğini benimsetebilecek mi? Bu güven meselesi, bu halkların da bayraklarında yazılı olması gereken bir hedef olmalıdır. Kürt sorunu aynı zamanda onların da bir sorunudur. Kürtler açısından baktığımızda sorun biraz daha karmaşık. Aslında kolay çözümlenecek gibi bir yerde durmasına rağmen kolay olmayacağı yılların getirdiği bir deneyimden anlaşılmaktadır.

Bölünme, Kürlerin İradesi Dışında Oldu

Kürdistan’ın bölünmesi Kürtlerin iradeleri dışında gerçekleşmiştir. Var olan sınırlar sunnidir ve aslında Kürtleri de bağlamaması gerekir. Egemen devletlerle Kürtlerin birliği Lenin’in ulusal sorunun çözümüne örnek verdiği bir İsviçre modeli gibi değil. Kürtlerin varlığı bile yıllardır kabul görmemiştir. Şimdi bu sunni sınırları kabul etmek,  sanki Kürtlerin iradesi ile oluşmuş gibi sunmak, Kürtlerin baştan kaybetmelerine yol açan bir yaklaşımdır. Öncelikler nerede başlıyor ve nerede bitiyor? Bu soruya doğru bir cevap verebildiğimizde güven sorununu da aşmış olacağız.

‘Böl ve yönet’ politikası sömürgecilerin bilinen en klasik yöntemidir. Bugün de bu politika geçerliliğinden bir şey kaybetmemiştir. Bu politika, biraz daha değişik faktörlerle beslenerek devam ettirilmektedir. Başka halklar üzerinde de uygulanan bu politika en yıkıcı etkisini Kürtler üzerinde göstermektedir. Sadece uluslararası emperyalist güçler değil, bölgenin sömürgeci güçleri de bu politikayı sürdürmektedirler. Zaten en yıkıcı olan da bu devletlerin sürdürdükleri ‘böl ve yönet’ politikasıdır. Kürtler söz konusu olduğunda her dört sömürgeci devlet, aralarındaki anlaşmazlığı unutup hemen işbirliğine gitmektedirler. Bugün zayıf dönemlerini yaşayan Irak ve Suriye devletlerinin, Kürtler konusunda hala demokratik bir çözüme ayak diremeleri, egemen güçlerin Kürt düşmanlığının ispatıdır.

Her dört parçanın Kürt ulusal bilinci ile ayağa kalkmış olması Kürdistan tarihinde ilk defa yaşanıyor. Bundan dolayıdır ki hayalleri büyütmekten bahsettik. Çözüme bu kadar yaklaşmışken, sorunların altında kalmak, sadece Kürtlere değil, bölge halklarına da kaybettirecektir. Kürdistan’ın kendisine özgü bir konumu vardır. Başka halkların kurtuluş mücadelesi ile karıştırmamak gerekmektedir. Dünyada bir başka benzeri yok. Başka halkların kurtuluş mücadelesinden  örnek alınabilecek yanlar olmakla birlikte kendine özgü koşulları daha fazladır. En önemlisi parçalanmışlığın getirdiği ayrılıkların varlığıdır.

Ayrılıkları Gidermek

Parçalararası örgütlenmelerin farklılığı bir yana her parçanın kendi içerisinde de ortak olmayan yanlar vardır. Yer yer derinlik kazanmış da olsalar, bu ayrılıkları gidermek mümkündür. Bunun için baştaki noktaya yeniden geliyoruz: Güven nasıl sağlanacak? Ya da bir başka şekilde sorarsak, güven sağlamak ve ulusal birlik yolunda adımlar atmak için koşullar yeterince mevcut mu? Kürtlerin karşısına tarihi bir fırsat çıktığını hemen hemen herkes kabul etmektedir. Egemen devletler de bu tarihi fırsatı bir kez daha Kürtlerin elinden almak için, oyun içinde oyun tertiplemektedirler. Zamanında Seyit Rıza’nın dediği ‘Ben sizin bu oyunlarınızla başedemedim’ sözünü bugün tersine çevirmenin tarihi fırsatları Kürtlerin önüne kolay olmasa da çıkmıştır. Egemen güçlere sadece baş eğmeyerek, ‘bu da size dert olsun’ demenin  ötesinde, demokrasiye ve özgürlüğe kavuşmanın fırsatları her zamankinden daha fazla Kürtlerin eline geçmiştir. Mücadele ve direnme önemlidir, bunun sonuç alıcı bir yola kanalize edilmesi bundan daha da önemlidir. Tarihte İdris-i Bitlis-i’nin oynadığı rol bilinmektedir. Bugün de birileri benzeri bir rol oynayarak Kürtlerin ellerine geçen bu tarihi fırsatın  heba edilmesine katkı sunmaya çalışmaktadırlar. Ya bu çabalara   karşı tedbirler alınarak birlik yolunda adımlar atılacak ya da fırsatların kaçıp gitmesine seyirci kalınacaktır. Her dört sömürgeci devletin Kürt meselesi dışında öylesine çok fazla ortak noktalarıda yoktur. Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki çatışmalı durum,yine İran ile Türkiye arasındaki tarihi rekabet ve her birinin Irak ile Irak’ın da her biri ile çelişkileri bilinmektedir. Sanıldığı gibi birbirlerine dostça bir yaklaşımları olduğu pek söylenemez. Kürt meselesindeki ortaklıkları onları bir araya getirmektedir. Kürtler bu çelişkilerden yaralanabilirler mi, ya da Kürtler için yeni fırsatlar doğar mı? Tabiki bunu zaman ve gelişmelerin alacağı boyut gösterecektir. Bir de Kürtlerin doğacak olanaklardan yaralanabilme kapasitesi önemli olacaktır.

Kandil, Şengal ve KDP

Şu anda var olan fırsatları bile değerlendirme kapasitesini  gösterebilse, Kürtler  muazzam gelişmelerin önünü  açabileceklerdir. Iran’ın son zamanlarda Rojhılat Kürtlerine karşı yoğun saldırılara girişmesi, şimdiden ortaya çıkacak fırsatlatın değerlendirilmesinin önünü almaya yönelik girişimlerdir. Esas düğümün  KDP ve PKK arasındaki sorunların alacağı boyuta göre çözüleceğini son yaşanan gelişmelerden görmekteyiz. Her ikisi zaman zaman sorunlar yaşasalar da  son yıllarda birbirlerine silah çekmekten kaçındılar. Geçtiğimiz günlerde yaşanan ufak çaplı çatışmalar böylesi bir  tehlikenin var olduğunu da göstermektedir. AKP-MHP işbirliğinin artması ile de Kürtler dışardan baskılama ile çatışmalı ortama doğru  sürüklenmek istenmektedir. Sömürgeci egemen güçlerin Kürtler arası bir çatışmaya üzülmeyeceklerini geçmiş pratiklerinden bilmekteyiz. Kürtler adına konuşan bazı kişi ve kurumların da bu yangına elde körük koşmaları anlaşılır bir durum değildir. Kürtlere yapılabilecek en büyük ihanet de asıl buradan gelecektir. Ayrılıklar, farklı çıkarlar ve daha benzeri bir çok sorun  silahlı bir çatışma olmadan da çözülebilecek bir durumdadır. Yeter ki Kürtlerin Özgürlük Mücadelesine yurtseverlik temelinde yaklaşılsın.

TC’nin oyun içinde oyun tezgahlayarak Kürtlerin özgürlüklerine kavuşmasını önlemek istediği ve böylelikle emekçi halkı üzerinde de egemenliğini devam ettirmeye çalıştığı bilinmektedir. Başta Kürtlerin birliği olmak üzere bölge halkları arasında dayanışma ve ittifakları engellemek için yeni oyunlar tezgahlamaktadır. Suriye’den devşirdiği paralı güçlerini bunun için kullanmakla kalmayıp saldırganlığını arttırmaktadır. Rojava’da tam istediği sonucu alamayan TC yeni bir saldırı tezgahlamak için provakasyonlar düzenlemekte, tehditler savurmakta ve işbirlikçilerini harekete geçirmektedir. Uluslarası dengenin Rojava üzerinde şimdilik daha fazla saldırganlığını ilerletmesine engel olmasından dolayı rotayı uzun zamandır ‘çıban başı’ gibi gördüğü Kandil ve Şengal’e çevirdi. Kendi askeri gücü ile uzun zamandır Başur’da bulunmasına rağmen istediği sonucu alamayacağını görmektedir. Savaşı Bakur’dan Başur’a taşıyarak özellikle de KDP üzerinde bir baskı yaratmak istemektedir. KDP’nin bu baskılar karşısında TC ile olan  işbirliğinin bir ‘Bırakuji’ ye dönüşmesine fırsat verir mi? Bu konuda pek de hevesli açıklamalar yapan bir çok kişinin ortaya çıkması Kürtleri bir kez daha  düşündürmelidir.

Kürtler üzerinde oynanan oyunlar ve oynanmak istenen oyunlara bir şekilde destek olanların unutmamaları gereken bir nokta tarihe verecek bir hesapları olduğudur. Ucuz suçlamaların her biri Kürtlerin tarihi fırsatlarının heba edilmesine  katkı sunmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Bu tür suçlamaların suları bulandırma girişimlerine payanda olmaktan başka bir yararı da olmayacaktır. Kürtler arasında birliği zedeleyen bu tür yaklaşımların birilerine şirin görünmek için sergilenmek istenmesi Kürtler nezdinde bir kıymeti olmayacaktır.

Kandil ve Şengal sadece PKK için önemli değildir. Kürt Özgürlük Mücadelesinin Rojava’dan Rojhılat’a kadar yaşaması ve ayakta kalması için de önemlidir. Buraların kaybedilmesi KDP ve Peşmerge güçleri için de olumsuz sonuçları olacaktır. Birilerinin dediği gibi Kandil ve Şengal’den gerekirse zorla da olsa PKK’nin çıkarılması esasında Kürt Özgürlük Mücadelesine kaybettirecektir. TC bunu bildiği için KDP ve Başur üzerinde baskılarını arttırmaktadır. Bu baskılar sonucu ortak bir askeri hareket yapabilirlerse, bu TC’nin uluslararası alanda elini biraz da olsa rahatlatacaktır. Peşmerge güçlerinin savaş kabiliyetinin Kerkük’ün bırakılması ve İŞİD saldırıları karşısında Şengal’i terketmelerinden anlaşıldığı kadarıyla güçlü değil. Kimse onlardan TC’ye karşı, Başur’da oluşturdukları onlarca askeri üsse karşı bir askeri savaş yürütmelerini beklememektedir. TC ile var olan siyasi ve ekonomik ilişkilerinden dolayı zaten bunu yapmalarıda mümkün değildir. Sadece oyunlara ve bazı kışkırtmalara alet olmasınlar. Sorunların çözümünün barışta olduğunu yüksek sesle dile getirmelidirler.

Sömürgecilerin saldırı ve oyunlarından Kürt Özgürlük Mücadelesi sorumlu değildir. Kerkük’e Irak askerleri girerken taşıdıkları amaç ne idiyse ve egemen güç olarak geldilerse Kandil, Şengal ve Rojava’ya yapılan saldırılar da aynı amacı taşımaktadır. Kürtlerin kendi özgürlüklerine ulaşmalarının önünü kesmek, sömürgeci egemenliği tesis etmek istemektedirler. Ne Kürtler, ne de Kürtlerin dostları bu gerçeği unutmamalıdır. Peşinen ve bazı basit suçlamalar ile Kürtler arası birliğe karşı durmak, Kürtlere yapılabilinecek en büyük kötülüklerin başında gelmektedir. Öncelikler diyerek sadece dar bir bölgenin çıkarına bütün Kürtlerin kaderi yakılmamalıdır. Rojava güçlendikçe Başur ve Bakur ve de Rojhılat güçlenecektir. Büyük hayal Kürtler birlik olduğunda kazanacaklarını görmektedir.


Konuyla ilişkili diğer makaleler