Ana-dil

Ana-dil

21 Şubat 1952’de Bangladeş’te Bengal dilinin resmi dil olması için yapılan gösterilerde polislerin saldırısı sonucu bir çok gösterici katledildi. Bunun üzerine UNESCO, 21 Şubat’ı, “Dünya Anadil Günü” olarak kabul etti. UNESCO’nun bilgilerine göre dünyada 6 bin 700 dil bulunuyor. 2 bin 400 dil yok olma tehditi altında. Türkiye’de ise 18 dil yok olmanın eşiğindedir.

Anadilleri yasaklanan, baskıya ve ayrımcılığa uğrayan halklar, “Anadil Günü”nü bir mücadele günü olarak Kabul ederek çalışmalarını ve mücadelelerini yoğunlaştırmaktadırlar. Anadil için mücadele sadece bir günle sınırlı değildir. Anadil mücadelesi aynı zamanda ulusal kimlik mücadelesidir. Ve özgürlük mücadelesinin kopmaz bir parçasıdır. Türkiye’de ise Kürt halkının anadili yüzyıla yakın bir süreden beri yasaklıdır. Türkiye’nin toplam nüfusunun 72 milyon ve bunun 20 milyonu Kürt’tür, anadilleri ise Kürtçedir.

Ana dilTürkiye’de onlarca halk yaşıyor. Türk, Kürt, Laz, Çerkes, Boşnak, Arap, Süryani Keldani, Ermeni, Rum ve diğerleri. Türkiye’de tek resmi dil Türkçedir. Türkçenin dışındaki diğer dillerin yasal bir güvencesi yoktur. Anaokullardan başlayarak eğıtim-öğretim Türkçede yapılmaktadır. Çocuklarımızın bedenleri anasütü kokarken anadilleri yasaklanıyor. Bu çocuklarımız için çok ağır bir işkencedir, bir ana hak ihlalidir. Anadili yasaklanan ve anadilinde eğitim-öğretim yapamayan bir çocuğun bütün yetenekleri ve umutları baskı altına alınmaktadır. Çocukların gelişmesinin önü kesilmektedir. Anadili Türkçe olmayan bir çocuk okula başladığında şaşkınlık içinde kalmaktadır. Öğretmenine söylemek ve anlatmak istediği herhangi bir şeyi ifade edememektedir.

Düşünün ki, bir Kürt çocuğu okulda Kürtçe bilmeyen ve Türkçe konuşan öğretmeniyle karşı karşıyadır. Kürt çocuğu öğretmenine söylemek istediği şeyi nasıl anlatabilir, öğretmeni ise çocuğa bir şeyleri nasıl öğretebilir, ne derece eğitici olabilir? İnsanlar arasındaki iletişim aracı dil olduğuna göre her iki tarafın da bir dili konuşabilmeleri gerekmiyor mu? Bunun için sağlıklı, doğru, humanist ve demokratik bir eğitim için anadilde eğitim şarttır. İnsanlar anadilleriyle düşünür, konuşur ve gelişirler.

Türkiye anadillerin yasak olduğu bir ülke olmakla kalmıyor, aynı zamanda tarihi gerçekler de ya inkar ediliyor ya da çarpıtılıyor.

Bugün milyonlarca Kürt, Süryani Keldani, Ermeni, Rum çocuklarına istediği ismi veremiyor. Şehirlerimizin, ilçelerimizin, kasabalarımzın, köylerimizin ve mezralarımızın isimleri yıllar öncesinden değiştirildi. Eski isimleri geri verilmiyor. Anadilde isim vermek yasaklığı 12 Eylül Faşist Anayasası’nın 42. Madde ile yer almaktadır. 2014 yılında Kürdistan’da Kürtçe anadilinde eğitim yapmak için açılan okullar kapatılarak haklarında davalar açıldı. Davalarda Kürtçe tercüman talepleri reddedildi. Adil bir savunmaya izin verilmedi. Ceza yağdırılarak davalar sonuçlandırıldı.

Günümüzde de Q,X,W, ... harflerinin üzerindeki yasak sürüyor. Bu yasaklamalar anadillere pranga vurduğu gibi aynı zamanda temel insan haklarına karşı bir insanlık suçudur. İnsanlık suçunun işlendiği ve yasal güvence altına alındığı bir yerde ne toplumsal barış olur ne de halklararasında eşitlik, kardeşlik ve dayanışma duyguları gelişebilir.

Her türkü, şarkı ve marş ve kimi kelimeler, kendi anadiline güzeldir, coşkulu ve etkileyicidir. Örnekleme yaparsak; Xezal’ı Hezal, Delâl’ı Delal, Çawreş’ı Çavreş, Newroz’u Nevruz yapılamaz. Kürtçe ağıtlar, Kürtçeden başka bir dilde bu denli yanık ve yürekten söylenemez. Sabahattin Ali’nin “Leylim Ley” şiiri başka bir dilde okunsa Türkçenin verdiği haz alınamaz. Bu, bütün diller için geçerli olan bir niteliktir. Çünkü böyle bir değişiklik ve inkarla o kelimeler adı üzerinde olduğu gibi, “ana”dan ve özünden koparılmaktadır.

Ve yine, Türkçeyi konuşamayan bir kadın veya herhangi bir insan yargılandığı bir davada mahkemede rahat ve özgür bir savunma yapabilir mi? Doktora giden hasta bir kadın Türkçe konuşamadığı için doktora derdini veya şikayetini anlatabilir mi? Bir arada yaşayan bir grup, ayrı anadillere sahip olduklarında herhangi birinin anadiline karşı bir baskı oluşursa grup arasında eşitçe, kardeşçe ve dostane bağlar oluşabilir mi?

Nasıl ki, renkli balonları uzaya salıverdiğimizde gittikleri kadar gidebiliyorsa ve bir renk cümbüşü oluşuyorsa gökyüzünde, bütün diller her yerde azlığına-çokluğuna, zenginliğine-fakirliğine ve “ana” kaynağına bakılmadan özgür olmalıdır. Çocuklarımız balonlarla oynar gibi, süt içer gibi ve şeker yer gibi anadilleriyle baş başa kalmalıdır.