15’leri Unutmak İhanettir!
Çeliğin aldığı ilk suydu onlar. Komünist yaşadılar, komünist öldüler. Onlar, 15 kızıl damla olarak düşerken Karadeniz’e kendilerinden sonra dövüşerek düşecek nice 10’ların, 100’lerin, 500’lerin mayasını çaldılar!
15’leri unutmak, ihanettir!
28 Ocak 1921, Türkiye Komünist Partisi’nin ilk Merkez Komitesi, Ekim Devrimi-Kızılordu pratiği içinde yetişmiş en değerli kadrolarını kaybetti.
10 Eylül 1920’de Bakü’de Sovyetler Birliği’nden, Anadolu’nun değişik yörelerinden ve İstanbul’dan gelen 74 delegeyle toplanan TKP’nin kuruluş kongresi, her şeyden önce o dönemde Anadolu (Yeşil Ordu, Halk İştirakiyun Fırkası) İstanbul (Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası ve diğer komünist gruplar) ve Sovyetler’deki komünistler olmak üzere üç koldan gelişen komünist hareketi birleştirmek amacını güdüyordu.
Bütün bu gelişmeleri bir program etrafında gerçekleştiren Kongre’nin en önemli kararlarından biri de Anadolu’da gelişen işgale karşı mücadelenin içine girme, sıcak mücadelenin orta yerine atılarak önderliğe soyunmaktı. Türkiye Komünist Partisi, Anadolu halklarının kurtuluş mücadelesinde ön safta savaşma kararı almıştı. Kongre’de yapılan konuşmalar, alınan kararlar, ortaya konulan tüzük ve program Ekim Devrimi’nin ve 3. Enternasyonal’in devrimci ruhunun damgasını taşıyordu.
Bu açıdan bakıldığında örgütlü çalışmanın ağırlık merkezini Anadolu’ya kaydırma kararı alan Kongre, genel başkanlığa Mustafa Suphi’yi, genel sekreterliğe Ethem Nejat’ı ve bunlarla birlikte toplam 7 kişilik bir Merkez Komitesini seçerek tamamlandı.
Kongreden yaklaşık 4 ay sonra, 1921’in başında, yoldaşlarımız Ankara ile iletişim kurarak Türkiye’ye geçmeye karar verdi.
Hedef Ankara’ya, Anadolu ayaklanmasının kalbine ulaşmaktı. Bu yüzden tarihçi M. C. Kutay’ın sözleriyle, “Onları Ankara’ya sokmamak Yunanı denize dökmek kadar önemliydi!” Bu yüzden törenlerle karşılandıkları Kars’tan sonra provokasyonlar birbirini izledi. Erzurum’da kışkırtılmış halk tarafından şehre sokulmadılar.
Batum üzerinden Bakü’ye geri yollanmak üzere Trabzon’a yollandılar.
Yol boyu düzmece gösteriler sürdü.
Trabzon yakınlarında da kayıkçılar kahyası Yahya Kaptan’ın adamlarının saldırısına uğradılar. Şehre girmelerine izin verilmedi ve bir iskeleden bindirildikleri takayla denize açıldılar. Arkalarından yetişen Yahya Kaptan’ın adamları silahları alınmış yoldaşlarımızı bıçak, kurşun ve süngülerle delik deşik edip denize attılar!
28 Ocak’ı 29 ‘una bağlayan gece Onbeşler, Karadeniz’e 15 kızıl damla olarak mayalandı!
Daha sonraları, Mustafa Kemal’I bu işin sorumluluğundan sıyırmak için çok demagojiler yapıldı. Bu demagojiler burjuvazinin ağız birlikçi tarihçilerince günümüzde de sürüyor!
Ancak açık gerçek, M. Kemal’in siyasal olarak bu ilk politik katliamın arkasında olduğu ve konuyla bizzat ilgilendiğidir.
Erzurumluların Suphi ve yoldaşlarını şehre sokmadığı haberi gelince ayakta alkış yapan meclis bu meclistir ve sonradan Nutuk’ta, “Erzurumlular böyle bir adamın memleket dahiline girmesinden son derece rahatsız olmuşlar ve bu adam memleketimize girerse parçalarız demişler” gibi laflarla olayı yerel bir infial gibi göstermek isteyen de M. Kemal’dir.
Suphi yoldaş’ın telgrafıyla geleceklerinden haberdar olan, olayı Kazım Karabekir aracılığıyla adım adım izleyen de yine M. Kemal’dir.
Olayın faillerinden Yahya Kaptan da bir süre sonra öldürülmüş ve olayın hem faili hem tanığı ortadan kaldırılmıştır. Bu burjuvazinin tüm faili meçhul cinayetlerinde delil karartmak için başvurduğu o günlerden beri kullanılan yegane yöntemdir.