''Ülkenin Değerli Evlatları...''

''Ülkenin Değerli Evlatları...''

Yan sayfalarda geçmişte bu ay yitirdiğimiz yoldaşlarımızı anıyoruz. Peki şu soruyu soralım: Bu insanları değerli yapan sadece komünist olmaları mıdır? Siyasi tercihlerinin ötesinde, bu insanları değerli yapan hiçbir özellikleri yok mudur? Yitirdiğimiz yoldaşları anarken, onların birer insan olarak sahip oldukları değerleri ve özellikleri de bilmek, onları bir bütün olarak tanımak ve sevmek bizim için bir görevdir.

Komünist olmak, bir başkaldırı eylemidir ve mevcut toplum koşullarında zor ve zahmetli bir tercihtir. Bu tercihi yapmak, insanda sadece politik bilgilerin değil, güçlü, soylu bir kişiliğin ve kendine güvenin de bulunmasını zorunlu kılar. Bu kendine güven ise, çoğu zaman zengin bir kişilik ve yaratıcılıkla at başı gider.

İlk şehidimiz Mustafa Suphi sadece TKP’nin kurucusu değil, ekonomi eğitimi görmüş değerli bir aydındı. Zamanın “Mekteb-i Sultani”si olan Galatasaray Lisesi’nde hocalık yapmış, Bergson üzerine tez hazırlamış, burjuva yazar Burhan Felek’in deyimiyle “gelmiş geçmiş gazetecilerin en parlaklarından biri” idi. Yoldaşı Ethem Nejat bir eğitimci idi, ve mevcut eğitim sisteminin reformu için alternatif bir proje hazırlamıştı. TKP’nin değerli önderlerinden Reşat Fuat Baraner, devlet bursuyla Almanya’da matematik eğitimi görmüş, ağır bir eser olan Anti-Dühring’i dilimize çevirmiş, mütevazi kişiliğine rağmen üstün yetenekleri ve kültürü olan bir aydındı. Zeki Baştımar, sadece TKP’nin genel sekreteri değil, Rus klasiklerinin çoğunu dilimize kazandırmış başarılı bir çevirmendi. Behice Boran, sadece mecliste sosyalizmi savunan bir milletvekili değil, Türkiye sosyoloji literatüründe “saha araştırması” metodolojisini ilk uygulayan ve makaleleri hala sosyoloji bölümlerinde okutulan bir bilim öncüsüydü. 1983’e kadar TKP’nin genel sekreteri olan İsmail Bilen, hiçbir eğitimi olmayan Rize’li bir denizciydi. Ancak uzun yıllar boyunca kendini yetiştirdi, Moskova KTUV Üniversitesi’nde okudu, ve TKP tarihinin en kitlesel başarısı olan 73 Atılımı’na önderlik etti. 68 kuşağının yiğit devrimcilerinden Sinan Cemgil, arkadaşlarının deyimiyle “Sinan Hoca”, yabancılara dahi Avrupa’lı olduğunu düşündürecek kadar mükemmel yabancı dil konuşan, hep sınıf birincisi olmuş parlak bir beyindi. Nazım, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en büyük şairlerinden biri oldu. Bu ülkenin insanlarına bir parça “Türkiyeli olmanın gururunu” yaşatan tüm değerler, Orhan Kemal, Aziz Nesin, Yılmaz Güney, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali gibi isimlerin hepsi solun, sosyalizmin okulundan yetişmiş insanlardı.

Bunları bilmek niçin önemlidir?

Birincisi, sosyalizm, sadece siyasi bir görüş değil, aynı zamanda hayata karşı bir duruştur. Toplum için en iyiyi ve doğruyu ararken, insanın da kendisi için daha iyinin peşinde olmasını; okuyan, kendini geliştiren ve kendi alanında en iyisi olmaya çalışan bir niyet ve kararlılık taşımasını ifade eder. Türkiye’de sol düşüncenin 90 yıldır bu denli yaygınlaşması, yukarda yer alan (ve almayan yüzlerce) isimlerin sadece siyasi eylemlerine değil, onların zengin, etkileyici ve önder kişiliklerine de çok şey borçludur. Onlardan bayrağı devralma iddiasında olan bizler de, şayet bu mirası geliştirmek istiyorsak, sosyalist fikirlerimizin yanı sıra, hayatın her alanında kendimizi geliştirmeyi ve fark yaratmayı ilke edinmeliyiz.

İkincisi, “kaybettiklerimiz”le aslında bizlerin ve ülkenin neyi kaybettiğini daha iyi anlamamızdır. Türkiye’deki burjuva diktatörlüğü ve faşizm 90 yıldır kelimenin tam anlamıyla “bu ülkenin en değerli evlatları”nı aramızdan aldı, almaya da devam ediyor. Hesabı sorulması gereken, sadece birer sıra neferini yitirmiş olmamız değil, aynı zamanda bu parlak yürek ve beyinlerin, şayet özgürce yaşayabilselerdi, ülkemize yapacakları katkılardan halkımızın ve insanlığın mahrum bırakılmış olmasıdır. Bu hesap da, er ya da geç, mutlaka sorulacaktır.


Konuyla ilişkili diğer makaleler