Özgürlük İçin Cesaret

Özgürlük İçin Cesaret

Özgürlük

1 Mayıs gündemi üzerine eyleyip, söyleyecekken AKP pimi çekip erken ve baskın seçim gündemini üzerimize attı. Aynı gün OHAL 7. kez uzatıldı. OHAL’den daha fazla yetkilere sahip olan “tek adam” rejimini (kimileri buna diktatörlük diyor) tam olarak kurumsallaştırmadan AKP’nin OHAL’i sonlandırmayacağını zaten biliyorduk.

Biliyor olmak, mevcut durumu değiştirmeye doğru bir eylemle buluştuğunda değerlidir. “Herkes biliyor geminin su aldığını, herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini… ve herkes biliyor zarların hileli oluğunu” ama bilmek yetmiyor. AKP, 1 Mayıs alanında zincirini kıran işçi resmi görmek istemiyor, istediği şey mesai saatleri dışında elleri bağlı, ayakları prangalı ve ağzı bantlı bir işçi sınıfı hayal ediyor. Hayal etmekle kalmıyor, bu hayalin gerçekleşmesi için elindeki bütün zor aygıtlarını ve propaganda araçlarını seferber ediyor. İşçi sınıfının bu saldırı karşısında derli toplu olduğu söylenemez. Dün sarı sendika dediklerimiz, bugün direkt hükümet sendikası olmaktan çekinmiyorlar. DİSK, KESK gibi sendikalar tarihsel saldırılara karşı tarihsel direniş göstermek yerine, göz önünde fazla görünmeyerek kendilerini koruma telaşına düşmüş durumdular. Devrimci, sosyalist yapılar ağır gözaltı ve tutuklama terörü altında hala bir arada hareket etme davranışı gösteremiyorlar. Tüm bu olumsuzluklara rağmen AKP korkuyor ve asla baskıyı gevşetmiyor. Toplumdaki örgütsüz öfke birikimi artık gözle görülüyor, polis fezlekeleri en ufak eylem için bile “Gezi ayaklanması benzeri olayları tetikleyebileceğini” yazıyor.

Bir tarafta umutsuzluk örgütleniyor. Diyorlar ki; “AKP ile mücadele etmek mümkün değil, sokak nafile, eylem nafile, seçim nafile…”

Diğer tarafta umut örgütleniyor. Umudunu asla yitirmeyenler; Kapitalizm insanları aç bıraktıkça isyan mayalanır, yönetememe krizini tek parti ve tek adam rejimiyle çözmeye çalışan burjuvazi tek parti çöktüğünde devrim “tehlikesiyle” yüz yüze kalacaktır, OHAL’i sermayeyi temsil eden %1’in çıkarları için kullanan AKP %99’un öfkesini örgütlemektedir. Kendini yakan işçi, sütünü döken çiftçi, 6 TL’yi geçen benzin bize bir şeyler anlatmaktadır…

Her geçen gün özgürlüklerimiz yok ediliyor. Sokağa çıkmak, toplantı yapmak, söz söylemek, muhalefet sayılabilecek her şey baskı görmemiz için bir sebebe dönüştürülmüş durumda. Balya balya insan yığınları gözaltına alınıp, tutuklanıyor, hapishaneler hıncahınç dolu. OHAL KHK’leri ile örgütlerimiz, haklarımız ortadan kaldırılıyor. Daha birçok söz söylenebilir olanlar için ama gerek yok. Hep beraber yaşıyoruz bunları. Herkes cılız seslerle gazetecilere, tiyatroya, öğrencilere, emekçilere, vekillerine… özgürlük istiyor.

Özgürlüğü örgütleyebilir miyiz? Dün özgür müydük, iktidar değişirse özgür olacak mıyız? Özgürlük bulup bulup kaybettiğimiz bir oyuncak mı? Ya da AKP’nin gözüne girmek isteyen sanatçı eskilerinin dediği gibi “aşırı özgür” müyüz? Patron Kaya Çilingiroğlu’nun dediği gibi “içkisini yudumlayan, bikinisini giyen” özgür mü?  Basit fikirler köy göçüren otu gibi çok hızla yayılıyor. Basit fikir, üzerinde fazlaca düşünülmesi gerekmediğinden kısa sürede bütün ülkeye yayıldığı gibi, köy göçüren otu nitelik sıçraması yaparak ülke göçüren otuna dönüşüyor. Toplumun aydınları nefes alamadıklarını hissederek uzaklara gidiyorlar ya da gitmeyi hayal ediyorlar. Özgürlük soluduğumuz hava gibidir, göze görünmez ama varlığını ve eksikliğini ciğerlerimizde hissederiz.

“İkinci meşrutiyet ilan edilmiştir, halk kalabalıklar halinde İstiklal’de toplanmıştır. O

curcunada, Hasan Vasfi bir arkadaşına tesadüf eder, arkadaşı aceleyle Tünel’e doğru

koşmaktadır. Nereye gidiyorsun diye sorar Hasan Vasfi’nin arkadaşı;  Hürriyet gelecekmiş

Sirkeci’de onu karşılayacağız… Hasan Vasfi sorar, Hürriyet bir adam mı ki, Sirkeci’de

karşılıyorsunuz? Arkadaşı şöyle yanıt verir, adam değilse neden çok yaşa diye bağırıyorlar? …”

Bu hikâyede de gördüğümüz gibi özgürlük Sirkeci’de karşılanacak bir adam değil, özgürlük için harekete geçmeden ve onu tarif etmeden yeni bir yol açamayacak gibi de görünüyoruz.  1 Mayıs ve seçim gündemini özgürlükler mücadelesinin bir aracı haline getiremediğimiz sürece bir mucize beklememek gerekir. Seçim ve sandık bir şeydir ama her şey değildir. Bir seçimle kurtuluş ya da yok oluş yaşanmaz. Seçimi AKP kaybederse bu geçici soluklanma açısından işlevli olabilir ama asla kurtuluş değildir. Seçimi AKP kazandığı taktirde de milyonlarca emekçi kapitalizmin sömürüsü altında çalışmaya ve burjuvazinin bağrında tehdit olmaya devam edecektir. Emekçilerin gerçek kazanımı seçim benzeri siyasi süreçlerden örgütlü gücünü geliştirerek çıkmaktır. Tek adam diktatörlüğü inşa sürecine karşı özgürlük bayrağını yükseltmek emekçilerin güçlü politik özne olarak tekrar siyaset meydanlarında görünmesini sağlayacaktır.

AKP grevleri yasakladı, basını ele geçirdi, televizyon kanallarını susturdu, interneti sansürledi, gazeteciler cezaevinde. Bir avuç devrimci, demokrat, insan hakları savunucusu ağır sonuçları göze alarak her şeye rağmen sokağa çıkabiliyor. Toplum bir cendere altında “bir yol bulsak da ses çıkarsak” diyenlerin sayısı hiç az değil. İnsanların dikta zihniyetine karşı pasif ve aktif yöntemlerle katılabileceği bir “ÖZGÜRLÜK” mücadelesi yapabilmenin zemini dünden daha güçlü. Söylemi güçlü olmayan eylemin de güçsüz olduğunu deneyimlerimizden öğrendik. Esaretin ve biat kültürünün egemen olduğu ortamda çekip gitmek yerine güçlü bir fikri ve fiili duruş sergilemek korku iklimini değiştirmenin başlangıcı olabilir.

Aynı masa etrafında toplanıp örgütler koalisyonu kurmaya çalışmak bugün için zaman kaybıdır. Birlik, emekçiler için önemli bir kavramdır ama birliği yalnızca sol siyasetlerin bir masada toplanması biçiminde algılamamalıyız. Örgütlerin ve ideolojik farklılıkların önemini küçümsemeden üzerimizde oluşmuş olan faşist tahakküme karşı özgürlük şiarıyla aynı yöne doğru hareket edebiliriz. Uzun tartışmalardan bir an uzaklaşıp özgürlük isteyenler esarete karşı cesaretle sokakları, gönülleri fethedebilir. Emekçileri fetih hikayeleri ile aldatan milliyetçi  burjuva militarizmine karşı emeğin özgürlüğü için göğü fethe çıkanların da siyasi bir güç olduğunu gösterme vaktidir artık. Spartaküs “şimdi Romalılara nefes alan her insanın eşit olduğunu göstereceğiz!” demiştir. Bu boş bir söz değil, özgür bir insan olmanın değerine inanan isyancının kararlılığının dile getirilmesidir. “Özgürlük sen neredeysen orada” diyerek harekete geçmenin zamanıdır şimdi.


Konuyla ilişkili diğer makaleler